24 Şubat 2020 Pazartesi

İnceleme | Mazda Pist Günü (2018 Nisan)

#mazdapistgunleri

Bugün Mazda’nın 24-27 Nisan 2018 tarihlerinde İzmit Körfez Pisti’nde düzenlediği etkinliğe gittim. Mazda sahiplerinin sosyal medyada belli hashtag’lerle arabalarının paylaşımını yaparak katılım hakkı kazandığı bir etkinlik. Katılımcılar yanlarında +1 kişiyle etkinliğe katılabiliyor. Ben de Mazda 3 sahibi bir arkadaşımın +1 kontenjanıyla etkinliğe dahil oldum.



Etkinlik beklediğimiz kadar kalabalık değildi, belki de haftaiçi olmasının da etkisiyle 30-40 kişi kadar vardı. Bir Mazda mx-5 grubu komple gelmişler, ortalığı onlar şenlendirdi zaten. Onun dışında bizim gibi farklı modellerden Mazda sahipleri de etkinliğe katıldı.


Pistin kısa bir etabı kullanıldı. Bence isabet de olmuş, arabaların canı yetmezdi. =) Sabahtan herkes her modelle bir tur atıyordu. Bizim acemiliğimize geldi, ikimizi tek sürücü gibi yazdırmış bulunduk. O yüzden sabahtan ben mx-5 ve Mazda6 deneyemedim, arkadaşım da Mazda3 ve Cx-5 kullanamadı. Öğleden sonra ise önce profesyonel pilotların yanında kukalarla slalom tarzı hareketler için düzenlenmiş parkurda birer veya ikişer tur atıldı. Ben 2 turu da genç olan pilotla attım, arkadaşım ise turlardan birini genç olanla; diğerini de tecrübeli bir abiyle atmış. Tabiri caizse ciğerimizi söktüler o turlarda :D

Daha sonra katılımcılar mx-5’lerle tur atma şansı yakaladı. Mx-5 grubu kendi araçlarıyla tur attı, diğer katılımcılar da organizasyon için getirilen 10 tane arabayı dönüşümlü kullandı. İlk başta düzenli şekilde başladı, daha sonra saldılar, boş kask boş araba bulan atladı turladı. =) Ben de 2 tur attım.

Sabahtan arkadaşımla beraber ortama fazla ısınamadık ama öğle arası ve mx-5 turları esnasında sohbet koyulaştı. Arkadaşın “tecrübeli bir abi” diye bahsettiği kişi Halit Bolkan’mış :D O da sağolsun gayet hoşsohbet ve mütavazı biriymiş, tanıştık ve uzun uzun sohbet ettik. Kameralar karşısında anlatımını biraz tutuk ve soğuk bulurum ama gerçekte o görüntüyle alakası yokmuş, fazlasıyla canlı biri. =) Sohbet sırasında pistte atacağımız turlar hakkında bazı trick’ler verdi de, ben bel fıtığı nedeniyle 2 senedir onları hakkıyla yapacak durumda değilim ki =) Yine de denedik tabii. Bunun dışında eski arabalar, Mazda’lar ve diğer markalar hakkında da bol bol sohbet ettik. Piyasada bildiğimiz araçlar hakkındaki fikirlerim, Halit abiyle bayağı örtüşüyormuş. Övdüğü arabaların başında yeni Mercedes A serisi geliyordu. Çok fena yerdikleri de vardı tabii ama burada onları paylaşmayayım =) İşin içinde olan bilgili insanlarla ayaküstü sohbetler bile çok faydalı geçiyor onu farkettim.

Sırasıyla kullandığım arabalar hakkındaki izlenimlerimi paylaşayım:

Mazda 3

Fazlasıyla aşina olduğum bir arabaydı zaten. Ama ilk kez hb versiyonunu kullandım. Araba Power Sense benzinli otm. olanıydı. (diğer mazda3 de dizeldi, ona denk gelmedim) Herkes beraber çıktığı için pisti istediğim gibi tam randımanla kullanamadım. Ama şunu söyleyebilirim, günümüzde C sınıfında bu kadar hisli bir araba kalmadı diyebilirim. Evet, yüksek devirleri daha canlı, tork konvertörlü şanzımanı da konfor odaklı, ama kesinlikle çok keyifli bir araba. Hem konforlu, hem de harika yol tutuşa sahip. Motor sesinin de çok tatlı bir Japon tınısıyla olması da bonus. Mazda3 sahipleri kesinlikle yollarda roll denemesinler, üzülürler. Fark yaratmak istiyorlarda virajları kovalasınlar. Yalnız yol tutuşta fark ettiğim bir nokta var: Sedan ile arasında küçük bir fark var. Hb modeli biraz daha kıvrak. Uzun yol sürüşlerinde belki sedan daha stabil duruyordur, muhtemelen rüzgar direnci de daha azdır –ki sedanın tüketim değerleri daha düşük- ama keskin manevralarda hb sedana göre daha çevik.

Mazda 6

Araç 2.0 benzinli olanıydı. Maalesef kullanma fırsatı bulamadım. Arkadaşım sürdü, ben yolcu oldum. Kendisi dizel Mazda3 Power donanım sahibi. Kullanırken inanılmaz hoşuna gitti. Mazda3’ten daha farklı dedi. Çok keyifli buldu. İç mekanı yeterli genişlikteydi. Fazla detaylı inceleme fırsatım olmadı ama kalitesi Mazda3’ten belki sadece benim görmediğim birkaç detayda daha iyidir. Onun dışında Mazda3’ün daha genişi ve konforlusu diyebilirim. Sürüşünde de sanırım daha ağırbaşlıydı. Ama sabahki turlarda pistin hakkını vermeye çalışan birkaç sürücüyü gözlemledim, gözlemlerime göre fazlasıyla dengeli ve yeterince de çevik bir araç. Benim gözüme aşırı büyük gelen ebatlarıyla çok iyi başa çıkıyor. Lastiklerden duman çıkarttıracak anormal keskin hareketlerde bile çok çok başarılıydı.

CX-5

Yenilenmiş versiyonu dışarıdan çok hoş duruyor. Herkes hayran hayran bakıyordu. Mx-5’ten sonra en çok dönüp bakılan arabaydı. İç mekan klasik Mazda kalitesi ve tasarımı. Ne eksik, ne fazla. Kullanma fırsatı bulamadığım Mazda 6 ile aynı iç mekan genişliğine sahip, sadece daha yüksekte oturuyorsunuz. Sürüş pozisyonu yüksek. Hiçbir şekilde binek araç gibi bir oturma pozisyonu ayarlama imkanınız yok. Gülmeyin ama motorunu tam hatırlayamıyorum, emin olmamakla birlikte bu da benzinliydi. Dizel olsa elim bir yadırgardı, aklımda kalırdı. İlk kalkıştan sonra arabada arayıp bulamadığım ilk şey direksiyondaki paddle shift’lerdi. Bu arabada direksiyona kumanda koymamışlar. Manuele almak istediğimde mecburen vites kolundan kullandım. Aracın yol tutuşu, tasarımını ve kalıbını düşündüğümüzde gayet başarılı. Düz yol sürüşlerinde zaten kusursuz, hafif virajlarda da hemen yana yatmıyor. Ama keskin virajlara gelip gerçek anlamda zorlamaya başladığınızda araba ben SUV’yim diyor. Yana yatmalar, hafif lastik ciyaklamalarıyla 4 tekerden ince ince kaymalar başlayabiliyor. Son virajdan önce en son resmen yanladı koskoca araba. Önü açılmasın diye bir ağırlık transferi yaptım hemen cevap verdi. Keskin dönüşlerde sınıfının ötesine geçip mucize yaratma gibi bir durumu yok. Bolca üzerinde durduğumuz geyik testi sonuçlarından mucize çıkmaz yani =) Ama kesinlikle en ufak tedirginlik verecek bir tepkisi olmadı. Araba beklenmeyen hiçbir şey yapmadı, limiti aşıldığında da tehlikeye sokmadı. CX-5’in en büyük kozunun tutunmanın zayıf olduğu yüzeylerdeki başarılı yol tutuşu olduğunu söylüyorlar. Hazırladıkları videolar var buzda jölede filan dönüşler yaptırıyorlar. Orada bu konu gündeme geldi, gerçekten çekiş destek sistemlerinin çok iyi iş çıkardığını söylüyorlar. Ama “söylüyorlar”, ben denemedim. =)

MX-5

Geldi gönlümüzün efendisi... :D Sabah aracı kullanmak istemedim açıkçası. Gerçekten çok dar duruyordu. Nitekim arkadaş direksiyona geçti, yanına ben geçtim. Ama nasıl bir geçiş!! Dizlerim ön göğüse dayanmış neredeyse esnetecek kadar zorluyor, tavan neredeyse kaşlarımın hizasında, güç bela bindim, kapıyı kapatmadan görevlilerin de yardımıyla kemerimi son sınırında bağlayabildim. Resmen lunapark görevlisi gibi adamlar her şeyi bıraktı benim kemerimle uğraştılar. :D Neyse bir şekilde olurunu bulup bindim. Arkadaş kullandı ama adam düz vitesi bile unutmuş, zaten zorlamadı da, sürüş namına pek bir şey anlayamadım. Dikkatimi çeken ilk şey sesinin muazzam olmasıydı. Mazda3 ile aynı motor olduğuna inanamıyor insan. Bazı oynamalarla performans artışı ve bu keyifli ses yakalanmış. Aşırı keyif verici bir sesi vardı.
Öğleden sonra ise pilotların attığı turlarda yolcu koltuğuna iki kere daha indim bindim. En son hiçbir seferberliğe gerek kalmadan kemerimi filan tertemiz bağlayıp normal insanlar gibi (konsola sıkı sıkı dayanan dizlerim dışında) seyahat ettim. Pilotların elinde arabanın nasıl bir kapasitesi olduğunu gördüm. Aşırı direkt, süperspor gibi sert süspansiyonlar yok ama kesinlikle yana yatma da yok. Hafif ve küçük olduğu için en keskin manevraları bile inanılmaz bir çeviklikle yapıyor. Yalnız iki seans bindim, ikisinde de şansıma aynı araba ve pilot denk geldi, yolcu olarak bile 10dk arayla bindiğim arabada değişiklik farkettim, hızlanma dışındaki bütün disiplinlerde kapasitesi azalmıştı. Pilota sordum, lastikler salmaya başlamış, fren de artık iyice hoşaf olmuş. Normal, arabanın kaç tur attığı belli değildi... Ama 10dk. gibi kısa sürede fark hissetmiş olmamı yadırgadım.
Bu seanslar devam ederken park halindeki diğer mx-5’lerde bir durum değerlendirmesi yapayım dedim. İncelemek serbestti. Acaba kullandırırlarsa arabaya sığıp kullanabilir miydim? Koltuğun fazla geriye gitme opsiyonu yok, direksiyonun derinlik ayarı da yok. Koltuğun yükseklik ayarı da alışılmışın dışında sadece ön tarafının yukarı aşağı kalkmasından ibaret, arkası sabit. Koltuk en arkaya atılırsa sırt dik kalacak, koltuk çok az yatırılmak istenirse bile biraz öne alınacak. Sıkıntılıydı yani. Neyse, ben bu sürücü koltuğuna şaşırtıcı şekilde bir ayar denk getirip sığmayı başardım. Direksiyon hala bacaklarıma sürtüyordu ama baktım dönüyor, oyna devam :D Orada bir tane arabaya göz koydum, kirli beyaz çok hoş bir renkti. Piste çıkılacağı zaman türlü yamyamlıklarla çakallıklarla o arabaya çökmeyi başardım. =) Arabayı çalıştırdığımda ilk dikkatimi çeken 2000rpm’e çıkaracak kadar gaz vererek çalıştırmasıydı. Kalkışta da hiç gaza basılmasa bile küçük küçük aragaz verip yürütüyor. Yani sakin kullanımı çok keyifli.


İlk turda geri sayımı tam duyamadım, karambole geldi, 3-2-1-go değil de, “hadi hadi yürü” ile kalkış yapmak durumunda kaldım, o karambolle de hafif patinajlı, geç vites atmalı zaman kayıplı bir kalkış oldu. İlk virajda arabadan gayet iyi geri bildirimler alınca tamam dedim, 40 yıllık arabammış gibi güvendim. Sonra kukalarla oluşturulan ilk slalom alanına gelirken frene sertçe abandım. Bir baktım fren pedalı helva :’D Eyvah eyvah, ilk direksiyon hareketini frenle yapmak durumunda kaldım. Direk yetersiz performans. Eee ne yapacağım?! Devamında pist virajlarında gayet iyiydik, daha ağır dozda 2 tane daha slalom yeri hazırlanmıştı, onlarda da frenlerle karşılıklı savaş verdik, mecburen onlarda daha temkinli kaldım. Kaybettiğim o zamanları pistin virajlarında kapatmaya çalışarak turu tamamladım. Halit abi nasıldı diye sorduğunda dedim frenler gitti. İnanmadılar, nasıl olur daha bu arabanın frenleri yeni dediler. Sonra hep beraber bir muayeneye giriştik, balatalar aşırı ısınmış ve diskler direk tornalık olmuştu. Zaten sabahki seanslarda biraz agresif kullanmamdan bana kurulu olan arkadaşım temiz sövdü, diğer insanlar da şaşkınlıkla baktı. Frenlerin rodajı yapılmamış, rodajsız freni bayıltmışım. Ama frenlerin durumu düşünüldüğünde rodaj yeterli bir bahane değildi. Frenin o şekilde dibini görmem kabul edilebilir değildi. Benden sonra her ihtimale karşı tecrübeli profesyonel bir pilota verdiler arabayı. Bir tur soğutma turu atmak zorunda kaldı, sonrasında da freni yok sayarak bir tur atıp geldi. O da çok kötü bulmuş frenleri.



İkinci turda başka araca denk geldim. RF modeliydi ve kaskımın arka çıkıntıya vurmasına alışmam biraz zaman aldı. Bu sefer kalkışı güzel yaptım. Baktım bu araba ilki gibi değil, lastikleri bitmiş ama frenleri canavar. İlk slalomu güzel geçtim. Ama aradaki 1 saatten uzun ayakta dikilmek mi, akşama yakın saat olması mı, benim güneşten iyice yanmam mı vurdu bilmiyorum aşırı yorgunluktan konsantrasyon kaybı yaşadım. Devamında ilk arabadaki sürüş performansımı bir türlü yakalayamadım. Bir de bu araba ilkinden sonra şımarttı ama benim hatalarımdan slalomlarda biraz zaman kaybettim. Daha sonra bari boşta telafi edeyim dedim. Pistin sonlarındaki seri sert virajlarda arabaya fazla güvendim ve bayağı sıkı girdim, ama bu sefer bitmiş lastikler ruhunu teslim etti. Baktım önden kayar duruma geldi yönlendirme almaz oldu bir an, tam ne yaptığımı bilmiyorum, sanırım hafif frenle birlikte debriyaj tokatladım, direksiyon kontralarıyla birlikte durumdan beni kurtaracak uygun bir hareket yaptım ki patlamadım. =) Bu 2. araçta yaptığım turda arada kolum dirseğim HMI ve ses kumandalarına da çarptı, arabanın içinde enteresan durumlar oldu :D. Turun sonunda frenlerin performansı bir miktar düşmüştü ama ilki kadar ölmedi. Çünkü bizzat benim hatalarımdan kaynaklı aşırı yavaşlamalarım olduğu için, sonrasında da süreyi toparlamaya çalıştığım için freni ilkindeki kadar zorlamadım. 2. turda anladığım da şu oldu: Arabanın lastikleri bitip jant üstünde gidiyormuş gibi de olsa, zeminde tutunmaya engel durumlar da olsa, aşırı hızla girilen limit üstü kullanımlar gibi pilotaj hataları da olsa, araba çok affedici. Toleransı çok yüksek. O kadar rijit, hafif ve çevik olan bir arabadan yapabildiklerinin karşılığı olarak en ufak hatada cezalandırması beklenir ama mx-5 kesinlikle limitlerinin üstüne çıkıldığında affediyor.

Arabanın eksileri yok mu? Var. Bir kere kesinlikle pist arabası değil. Motor aşırı keyifli, devri 7-8 bini görüyor ama sonuçta 1.5 motor ve virajlarda sağladığı G kuvveti ile hızlanma sırasında oluşturduğu G kuvveti orantılı değil. Belki 2.0 motoru olsa motor açısından piste uygun diyebilirim. Ayrıca frenleri de çok dayanıklı değil. Cadde kullanımında sürekli şekilde bu tarz tam güç frenler yapmak mümkün olamaz, o yüzden standart güçleri çok başarılı. Ama pist kullanımında dayanıklılığı kesinlikle yetersiz kalıyor. 2.0 motor ve güçlendirilmiş frenlerle denemek gerek, belki o zaman süspansiyonu yumuşak filan diye sallayacak bir şeyimiz olur =) Piste uygun olmaması dışında arabanın ciddi bir iç hacim sorunu var. Bu benim geniş hacmimle alakalı değil, 70 kg insanın bile kullanmak istemediğini gördüm. O da boydan kasıyormuş. Tavan çok alçakta, ön cam da öyle. Tavanı kapatmayı denemedim bile. Tamam arabanın konsepti Mercedes SL veya Volvo C70 gibi değil ama bu kadarı da fazla dar ve rahatsız. Japonlar bencillik etmiş ve sadece kendileri gibi minyon insanların rahatça kullanabileceği bir araba yapmışlar.

Tur zamanları, herhangi bir rekabet ortamı oluşmaması için günün sonunda açıklandı. Ölçülen 79 turda benim hızlı turum 39. oldu, yavaş turum 44. oldu. En hızlı tur 1.02.00 ölçülürken benim zamanlarım 1.15.12 ve 1.16.12 oldu. Hayatımın ilk pist deneyiminde ve yıllar sonra kullandığım ilk arkadan itiş arabada bereket versin dedim. En önemli kazancım, elde ettiğim zamanları bu kadar gerileten sebeplerin farkında olabilmemdi. =)

Günün özeti: Mazda’lar güzel hoş ama bahane, pist ortamı şahane. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder