#mazdapistgunleri
Bugün Mazda’nın
24-27 Nisan 2018 tarihlerinde İzmit Körfez Pisti’nde düzenlediği etkinliğe
gittim. Mazda sahiplerinin sosyal medyada belli hashtag’lerle arabalarının
paylaşımını yaparak katılım hakkı kazandığı bir etkinlik. Katılımcılar
yanlarında +1 kişiyle etkinliğe katılabiliyor. Ben de Mazda 3 sahibi bir
arkadaşımın +1 kontenjanıyla etkinliğe dahil oldum.
Etkinlik beklediğimiz kadar kalabalık değildi, belki de haftaiçi olmasının da etkisiyle 30-40 kişi kadar vardı. Bir Mazda mx-5 grubu komple gelmişler, ortalığı onlar şenlendirdi zaten. Onun dışında bizim gibi farklı modellerden Mazda sahipleri de etkinliğe katıldı.
Pistin kısa bir
etabı kullanıldı. Bence isabet de olmuş, arabaların canı yetmezdi. =) Sabahtan
herkes her modelle bir tur atıyordu. Bizim acemiliğimize geldi, ikimizi tek
sürücü gibi yazdırmış bulunduk. O yüzden sabahtan ben mx-5 ve Mazda6 deneyemedim,
arkadaşım da Mazda3 ve Cx-5 kullanamadı. Öğleden sonra ise önce profesyonel
pilotların yanında kukalarla slalom tarzı hareketler için düzenlenmiş parkurda
birer veya ikişer tur atıldı. Ben 2 turu da genç olan pilotla attım, arkadaşım
ise turlardan birini genç olanla; diğerini de tecrübeli bir abiyle atmış.
Tabiri caizse ciğerimizi söktüler o turlarda :D
Daha sonra
katılımcılar mx-5’lerle tur atma şansı yakaladı. Mx-5 grubu kendi araçlarıyla
tur attı, diğer katılımcılar da organizasyon için getirilen 10 tane arabayı
dönüşümlü kullandı. İlk başta düzenli şekilde başladı, daha sonra saldılar, boş
kask boş araba bulan atladı turladı. =) Ben de 2 tur attım.
Sabahtan
arkadaşımla beraber ortama fazla ısınamadık ama öğle arası ve mx-5 turları
esnasında sohbet koyulaştı. Arkadaşın “tecrübeli bir abi” diye bahsettiği kişi
Halit Bolkan’mış :D O da sağolsun gayet hoşsohbet ve mütavazı biriymiş,
tanıştık ve uzun uzun sohbet ettik. Kameralar karşısında anlatımını biraz tutuk
ve soğuk bulurum ama gerçekte o görüntüyle alakası yokmuş, fazlasıyla canlı
biri. =) Sohbet sırasında pistte atacağımız turlar hakkında bazı trick’ler
verdi de, ben bel fıtığı nedeniyle 2 senedir onları hakkıyla yapacak durumda
değilim ki =) Yine de denedik tabii. Bunun dışında eski arabalar, Mazda’lar ve
diğer markalar hakkında da bol bol sohbet ettik. Piyasada bildiğimiz araçlar
hakkındaki fikirlerim, Halit abiyle bayağı örtüşüyormuş. Övdüğü arabaların
başında yeni Mercedes A serisi geliyordu. Çok fena yerdikleri de vardı tabii
ama burada onları paylaşmayayım =) İşin içinde olan bilgili insanlarla ayaküstü
sohbetler bile çok faydalı geçiyor onu farkettim.
Sırasıyla
kullandığım arabalar hakkındaki izlenimlerimi paylaşayım:
Mazda 3
Fazlasıyla
aşina olduğum bir arabaydı zaten. Ama ilk kez hb versiyonunu kullandım. Araba
Power Sense benzinli otm. olanıydı. (diğer mazda3 de dizeldi, ona denk
gelmedim) Herkes beraber çıktığı için pisti istediğim gibi tam randımanla
kullanamadım. Ama şunu söyleyebilirim, günümüzde C sınıfında bu kadar hisli bir
araba kalmadı diyebilirim. Evet, yüksek devirleri daha canlı, tork konvertörlü
şanzımanı da konfor odaklı, ama kesinlikle çok keyifli bir araba. Hem konforlu,
hem de harika yol tutuşa sahip. Motor sesinin de çok tatlı bir Japon tınısıyla
olması da bonus. Mazda3 sahipleri kesinlikle yollarda roll denemesinler,
üzülürler. Fark yaratmak istiyorlarda virajları kovalasınlar. Yalnız yol
tutuşta fark ettiğim bir nokta var: Sedan ile arasında küçük bir fark var. Hb
modeli biraz daha kıvrak. Uzun yol sürüşlerinde belki sedan daha stabil
duruyordur, muhtemelen rüzgar direnci de daha azdır –ki sedanın tüketim
değerleri daha düşük- ama keskin manevralarda hb sedana göre daha çevik.
Mazda 6
Araç 2.0
benzinli olanıydı. Maalesef kullanma fırsatı bulamadım. Arkadaşım sürdü, ben
yolcu oldum. Kendisi dizel Mazda3 Power donanım sahibi. Kullanırken inanılmaz
hoşuna gitti. Mazda3’ten daha farklı dedi. Çok keyifli buldu. İç mekanı yeterli
genişlikteydi. Fazla detaylı inceleme fırsatım olmadı ama kalitesi Mazda3’ten
belki sadece benim görmediğim birkaç detayda daha iyidir. Onun dışında
Mazda3’ün daha genişi ve konforlusu diyebilirim. Sürüşünde de sanırım daha
ağırbaşlıydı. Ama sabahki turlarda pistin hakkını vermeye çalışan birkaç
sürücüyü gözlemledim, gözlemlerime göre fazlasıyla dengeli ve yeterince de
çevik bir araç. Benim gözüme aşırı büyük gelen ebatlarıyla çok iyi başa
çıkıyor. Lastiklerden duman çıkarttıracak anormal keskin hareketlerde bile çok
çok başarılıydı.
CX-5
Yenilenmiş
versiyonu dışarıdan çok hoş duruyor. Herkes hayran hayran bakıyordu. Mx-5’ten
sonra en çok dönüp bakılan arabaydı. İç mekan klasik Mazda kalitesi ve
tasarımı. Ne eksik, ne fazla. Kullanma fırsatı bulamadığım Mazda 6 ile aynı iç
mekan genişliğine sahip, sadece daha yüksekte oturuyorsunuz. Sürüş pozisyonu yüksek.
Hiçbir şekilde binek araç gibi bir oturma pozisyonu ayarlama imkanınız yok.
Gülmeyin ama motorunu tam hatırlayamıyorum, emin olmamakla birlikte bu da
benzinliydi. Dizel olsa elim bir yadırgardı, aklımda kalırdı. İlk kalkıştan
sonra arabada arayıp bulamadığım ilk şey direksiyondaki paddle shift’lerdi. Bu
arabada direksiyona kumanda koymamışlar. Manuele almak istediğimde mecburen
vites kolundan kullandım. Aracın yol tutuşu, tasarımını ve kalıbını
düşündüğümüzde gayet başarılı. Düz yol sürüşlerinde zaten kusursuz, hafif
virajlarda da hemen yana yatmıyor. Ama keskin virajlara gelip gerçek anlamda
zorlamaya başladığınızda araba ben SUV’yim diyor. Yana yatmalar, hafif lastik
ciyaklamalarıyla 4 tekerden ince ince kaymalar başlayabiliyor. Son virajdan
önce en son resmen yanladı koskoca araba. Önü açılmasın diye bir ağırlık
transferi yaptım hemen cevap verdi. Keskin dönüşlerde sınıfının ötesine geçip
mucize yaratma gibi bir durumu yok. Bolca üzerinde durduğumuz geyik testi
sonuçlarından mucize çıkmaz yani =) Ama kesinlikle en ufak tedirginlik verecek
bir tepkisi olmadı. Araba beklenmeyen hiçbir şey yapmadı, limiti aşıldığında da
tehlikeye sokmadı. CX-5’in en büyük kozunun tutunmanın zayıf olduğu
yüzeylerdeki başarılı yol tutuşu olduğunu söylüyorlar. Hazırladıkları videolar
var buzda jölede filan dönüşler yaptırıyorlar. Orada bu konu gündeme geldi,
gerçekten çekiş destek sistemlerinin çok iyi iş çıkardığını söylüyorlar. Ama
“söylüyorlar”, ben denemedim. =)
MX-5
Geldi
gönlümüzün efendisi... :D Sabah aracı kullanmak istemedim açıkçası. Gerçekten
çok dar duruyordu. Nitekim arkadaş direksiyona geçti, yanına ben geçtim. Ama
nasıl bir geçiş!! Dizlerim ön göğüse dayanmış neredeyse esnetecek kadar
zorluyor, tavan neredeyse kaşlarımın hizasında, güç bela bindim, kapıyı kapatmadan
görevlilerin de yardımıyla kemerimi son sınırında bağlayabildim. Resmen
lunapark görevlisi gibi adamlar her şeyi bıraktı benim kemerimle uğraştılar. :D
Neyse bir şekilde olurunu bulup bindim. Arkadaş kullandı ama adam düz vitesi
bile unutmuş, zaten zorlamadı da, sürüş namına pek bir şey anlayamadım.
Dikkatimi çeken ilk şey sesinin muazzam olmasıydı. Mazda3 ile aynı motor
olduğuna inanamıyor insan. Bazı oynamalarla performans artışı ve bu keyifli ses
yakalanmış. Aşırı keyif verici bir sesi vardı.
Öğleden sonra
ise pilotların attığı turlarda yolcu koltuğuna iki kere daha indim bindim. En
son hiçbir seferberliğe gerek kalmadan kemerimi filan tertemiz bağlayıp normal
insanlar gibi (konsola sıkı sıkı dayanan dizlerim dışında) seyahat ettim.
Pilotların elinde arabanın nasıl bir kapasitesi olduğunu gördüm. Aşırı direkt,
süperspor gibi sert süspansiyonlar yok ama kesinlikle yana yatma da yok. Hafif
ve küçük olduğu için en keskin manevraları bile inanılmaz bir çeviklikle
yapıyor. Yalnız iki seans bindim, ikisinde de şansıma aynı araba ve pilot denk
geldi, yolcu olarak bile 10dk arayla bindiğim arabada değişiklik farkettim,
hızlanma dışındaki bütün disiplinlerde kapasitesi azalmıştı. Pilota sordum,
lastikler salmaya başlamış, fren de artık iyice hoşaf olmuş. Normal, arabanın
kaç tur attığı belli değildi... Ama 10dk. gibi kısa sürede fark hissetmiş
olmamı yadırgadım.
Bu seanslar
devam ederken park halindeki diğer mx-5’lerde bir durum değerlendirmesi yapayım
dedim. İncelemek serbestti. Acaba kullandırırlarsa arabaya sığıp kullanabilir
miydim? Koltuğun fazla geriye gitme opsiyonu yok, direksiyonun derinlik ayarı
da yok. Koltuğun yükseklik ayarı da alışılmışın dışında sadece ön tarafının
yukarı aşağı kalkmasından ibaret, arkası sabit. Koltuk en arkaya atılırsa sırt dik
kalacak, koltuk çok az yatırılmak istenirse bile biraz öne alınacak.
Sıkıntılıydı yani. Neyse, ben bu sürücü koltuğuna şaşırtıcı şekilde bir ayar
denk getirip sığmayı başardım. Direksiyon hala bacaklarıma sürtüyordu ama
baktım dönüyor, oyna devam :D Orada bir tane arabaya göz koydum, kirli beyaz
çok hoş bir renkti. Piste çıkılacağı zaman türlü yamyamlıklarla çakallıklarla o
arabaya çökmeyi başardım. =) Arabayı çalıştırdığımda ilk dikkatimi çeken
2000rpm’e çıkaracak kadar gaz vererek çalıştırmasıydı. Kalkışta da hiç gaza
basılmasa bile küçük küçük aragaz verip yürütüyor. Yani sakin kullanımı çok
keyifli.
İlk turda geri sayımı tam duyamadım, karambole geldi, 3-2-1-go değil de, “hadi hadi yürü” ile kalkış yapmak durumunda kaldım, o karambolle de hafif patinajlı, geç vites atmalı zaman kayıplı bir kalkış oldu. İlk virajda arabadan gayet iyi geri bildirimler alınca tamam dedim, 40 yıllık arabammış gibi güvendim. Sonra kukalarla oluşturulan ilk slalom alanına gelirken frene sertçe abandım. Bir baktım fren pedalı helva :’D Eyvah eyvah, ilk direksiyon hareketini frenle yapmak durumunda kaldım. Direk yetersiz performans. Eee ne yapacağım?! Devamında pist virajlarında gayet iyiydik, daha ağır dozda 2 tane daha slalom yeri hazırlanmıştı, onlarda da frenlerle karşılıklı savaş verdik, mecburen onlarda daha temkinli kaldım. Kaybettiğim o zamanları pistin virajlarında kapatmaya çalışarak turu tamamladım. Halit abi nasıldı diye sorduğunda dedim frenler gitti. İnanmadılar, nasıl olur daha bu arabanın frenleri yeni dediler. Sonra hep beraber bir muayeneye giriştik, balatalar aşırı ısınmış ve diskler direk tornalık olmuştu. Zaten sabahki seanslarda biraz agresif kullanmamdan bana kurulu olan arkadaşım temiz sövdü, diğer insanlar da şaşkınlıkla baktı. Frenlerin rodajı yapılmamış, rodajsız freni bayıltmışım. Ama frenlerin durumu düşünüldüğünde rodaj yeterli bir bahane değildi. Frenin o şekilde dibini görmem kabul edilebilir değildi. Benden sonra her ihtimale karşı tecrübeli profesyonel bir pilota verdiler arabayı. Bir tur soğutma turu atmak zorunda kaldı, sonrasında da freni yok sayarak bir tur atıp geldi. O da çok kötü bulmuş frenleri.
İkinci turda başka araca denk geldim. RF modeliydi ve kaskımın arka çıkıntıya vurmasına alışmam biraz zaman aldı. Bu sefer kalkışı güzel yaptım. Baktım bu araba ilki gibi değil, lastikleri bitmiş ama frenleri canavar. İlk slalomu güzel geçtim. Ama aradaki 1 saatten uzun ayakta dikilmek mi, akşama yakın saat olması mı, benim güneşten iyice yanmam mı vurdu bilmiyorum aşırı yorgunluktan konsantrasyon kaybı yaşadım. Devamında ilk arabadaki sürüş performansımı bir türlü yakalayamadım. Bir de bu araba ilkinden sonra şımarttı ama benim hatalarımdan slalomlarda biraz zaman kaybettim. Daha sonra bari boşta telafi edeyim dedim. Pistin sonlarındaki seri sert virajlarda arabaya fazla güvendim ve bayağı sıkı girdim, ama bu sefer bitmiş lastikler ruhunu teslim etti. Baktım önden kayar duruma geldi yönlendirme almaz oldu bir an, tam ne yaptığımı bilmiyorum, sanırım hafif frenle birlikte debriyaj tokatladım, direksiyon kontralarıyla birlikte durumdan beni kurtaracak uygun bir hareket yaptım ki patlamadım. =) Bu 2. araçta yaptığım turda arada kolum dirseğim HMI ve ses kumandalarına da çarptı, arabanın içinde enteresan durumlar oldu . Turun sonunda frenlerin performansı bir miktar düşmüştü ama ilki kadar ölmedi. Çünkü bizzat benim hatalarımdan kaynaklı aşırı yavaşlamalarım olduğu için, sonrasında da süreyi toparlamaya çalıştığım için freni ilkindeki kadar zorlamadım. 2. turda anladığım da şu oldu: Arabanın lastikleri bitip jant üstünde gidiyormuş gibi de olsa, zeminde tutunmaya engel durumlar da olsa, aşırı hızla girilen limit üstü kullanımlar gibi pilotaj hataları da olsa, araba çok affedici. Toleransı çok yüksek. O kadar rijit, hafif ve çevik olan bir arabadan yapabildiklerinin karşılığı olarak en ufak hatada cezalandırması beklenir ama mx-5 kesinlikle limitlerinin üstüne çıkıldığında affediyor.
Arabanın eksileri yok mu? Var. Bir kere kesinlikle pist arabası değil. Motor aşırı keyifli, devri 7-8 bini görüyor ama sonuçta 1.5 motor ve virajlarda sağladığı G kuvveti ile hızlanma sırasında oluşturduğu G kuvveti orantılı değil. Belki 2.0 motoru olsa motor açısından piste uygun diyebilirim. Ayrıca frenleri de çok dayanıklı değil. Cadde kullanımında sürekli şekilde bu tarz tam güç frenler yapmak mümkün olamaz, o yüzden standart güçleri çok başarılı. Ama pist kullanımında dayanıklılığı kesinlikle yetersiz kalıyor. 2.0 motor ve güçlendirilmiş frenlerle denemek gerek, belki o zaman süspansiyonu yumuşak filan diye sallayacak bir şeyimiz olur =) Piste uygun olmaması dışında arabanın ciddi bir iç hacim sorunu var. Bu benim geniş hacmimle alakalı değil, 70 kg insanın bile kullanmak istemediğini gördüm. O da boydan kasıyormuş. Tavan çok alçakta, ön cam da öyle. Tavanı kapatmayı denemedim bile. Tamam arabanın konsepti Mercedes SL veya Volvo C70 gibi değil ama bu kadarı da fazla dar ve rahatsız. Japonlar bencillik etmiş ve sadece kendileri gibi minyon insanların rahatça kullanabileceği bir araba yapmışlar.
Tur zamanları, herhangi bir rekabet ortamı oluşmaması için günün sonunda açıklandı. Ölçülen 79 turda benim hızlı turum 39. oldu, yavaş turum 44. oldu. En hızlı tur 1.02.00 ölçülürken benim zamanlarım 1.15.12 ve 1.16.12 oldu. Hayatımın ilk pist deneyiminde ve yıllar sonra kullandığım ilk arkadan itiş arabada bereket versin dedim. En önemli kazancım, elde ettiğim zamanları bu kadar gerileten sebeplerin farkında olabilmemdi. =)
Günün özeti: Mazda’lar güzel hoş ama bahane, pist ortamı şahane. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder